2 Aralık 2009 Çarşamba

Onurlu bir başkaldırışın resmi,limon ağacı

Kocası öldükten sonra üç çocuğuyla birlikte babasından kalma limon bahçesinden hayatını kıt kanaat kazanmaya çalışan Selma’nın taş kesmiş ve nasır tutmuş yürekleri bile yumuşatan mücadelesi.hayat Selma için sıradan seyrine devam ederken günün birinde İsrail savunma bakanı tam da bahçesinin karşısına kendisi ve eşi için bir villa yaptırma kararı alır,bu her şeyin başlangıcıdır.savunma bakanı ve İsrail askeri mercileri zamanla limon bahçesinin can güvenlikleri açısından tehlike oluşturduğunu ve bir intihar saldırısına potansiyel kamufle alanı oluşturduğu için bahçedeki ağaçların kesilmesine karar verirler.ama bu hiçte kolay olmayacaktır.Selma hukuki bütün yolları denemeye karar verir ve bu yolculukta en az kendisi kadar cesur bir avukat arkadaşını yanına alır.işleri hiçte kolay değildir ama mücadeleden yılmazlar.başvuruları reddedilir ama pes etmeye niyetleri yoktur,temyize giderler.film her ne kadar bir çok amerikan filminde olduğu gibi mutlu sonla bitmese de savunma bakanının eşi gibi bir çok İsrail’linin zihninde “her şey böyle olmak zorunda mı” sorusunu uyandırıyor.gerek İsrail’de gerekse dünyanın diğer yerlerinde kısa sürede dava kendisine oldukça fazla taraftar bulur ve bir anlamda Filistin’in özgürlük mücadelesiyle özdeşleşir.hatta Selma’nın Amerika’da çalışmak için bulunan oğlu bile televizyonda belki de en son görmeyi düşündüğü kişi olan annesini görünce kısa süreli bir şok yaşar.ama böyle bir mücadelenin baş kahramanının annesi olması içten içe gururunu da okşamıyor değildir.en son söylenecek olanı en başta söyleyelim.film her anlamda oldukça tatmin edici ve tıkır tıkır işleyen bir yapısı var.eğer yönetmeni İsrail asıllı ya da Musevi olsa ,Yahudi film dağıtım şirketlerinin desteklediği bir film olsa veya Yahudileri mazlum ve ezilen olarak gösterse(bknz. Piyanist,Shindler’in Listesi,Hayat Güzeldir) 4-5 dalda Oskar alır,çok önemli festivallerden de yine çok önemli ödüllerle dönerdi.ama Filistin destekli bir yapım olduğu için kimsenin adından çokça bahsetmemesi oldukça doğal.filmde oldukça düşündürücü ve filme sinema adına anlam katan simgeler kullanılmış.mesela nöbet kulübesinde nöbet tutan askerin dinlediği radyo yayını.hiçbir şey yokmuş gibi günlük hayatına devam eden askerin oradaki varlığı bir diğerini kendi bahçesine girmekten alıkoymakta ve eve hapsetmektedir.diğer bir yandan birkaç defa düşerken gösterilen limonlar da kayıplara rağmen mücadelenin devam edeceğine ve zaferle sonuçlanacağına olan inancı dillendirmekte diye düşünüyorum.filmin görkemli final sahnesinde görünen budanmış ağaçlardaki ufak filizler de her şeye rağmen umudun hep var olacağına işaret etmekte.yönetmenliğini Eran Riklis’in yaptığı limon ağacı izlenmeyi fazlasıyla hak eden bir film.belli mi olur belki birilerinin kafasında da tıpkı filmdeki savunma bakanının eşinin kafasında oluşanlara benzer soruların oluşmasına bile neden olabilir.sinemanın yedinci sanat olarak sanat dalları arasında en popüler ve en özgür olmasının nedeni de bu değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder