2 Aralık 2009 Çarşamba

bir çok aşığı bulunan annesinin aşk mektuplarını postalamayla geçen bir çocukluk hayal edin,oldukça sıra dışı olsa gerek.


Fransız sineması dünya sineması içinde diğer ülke sinemalarına göre hep biraz farklı olmuştur.sinemayı sanat olarak yüceltmesi,filmlerin ana unsuru olarak hepsi birbirinden çok farklı karakterleri insani yönlerini de öne çıkararak bizlere sunması,hikaye anlatımında özgün bir dili benimsemesi ve sinema tarihinde sayfa kapayıp sayfa açacak ekolleri yaratmasıyla Fransız sineması birçok alanda hep öncü olmuştur.Truffaut ve Godard Fransız sinemasında özel yerleri olan iki özel yönetmen.bence kadınları ve kadın ruhunu en iyi anlayan iki yönetmen aynı zamanda.bu ister istemez filmlerine,filmlerinde işledikleri konulara da yansıyor.kadınları seven adam olarak Türkçeye çevirebileceğimiz filmimiz bir Truffaut filmi ve genel anlamda kadın erkek ilişkileri üzerine bir film.kahramanımız kadınlara oldukça düşkün,onlarla olmayı seven,hayatın anlamını onlarda bulan,oldukça çapkın,orta yaşlı bir Fransız erkeği.hayatının her köşesinde hep kadınlar olsun istiyor.etrafında onlar olmadığında hayat ona oldukça sıkıcı ve çekilmez gelmekte.hiç erkek arkadaşı yok.hayatında birlikte olmak istediği,ilgisini çekmek isteyip başaramadığı bayan sayısı yok denecek kadar az.kahramanımız çok mu yakışıklı,hayır.pek tabi ki bir çoğumuzun bildiği gibi bayanların erkeklerde aradığı özellikler arasında yakışıklı olmak göreceli de olsa alt sıralarda yer bulur kendine.peki nedir kahramanımızı bu kadar karşı konulmaz kılan.kadın ruhundan iyi anlaması,önce kendisine sonra birlikte olduğu bayanlara dürüst olması,hayatı tutkuyla yaşaması,yaptığı her işte kendine güvenmesi ve kendinden emin olması,güçlü,soğukkanlı ve olaylara hakim olması,kıvrak ve espritüel zekası.daha ne olsun ki.kahramanımız Bertrand Morane sıra dışı bir çocukluk yaşar.bir çok aşığı bulunan annesinin aşk mektuplarını postalamayla geçen bir çocukluk hayal edin.oldukça sıra dışı olsa gerek.belirli bir yaşa geldiğinde ise kadınlar hayatının en önemli ve vazgeçilmez parçası olurlar.hepsinde aradığı farklı bir güzelliği ve çekiciliği bulur.daha sonra hayatına giren bu kadınları anlatacağı bir kitap yazmaya karar verir.yazacağı bu kitapta kendisinde iz bırakan bütün bayanlara değinecek bir anlamda otobiyografisini yazacaktır.kitabı yazmayı bitirdiğinde bizleri şaşırtmayacak bir şekilde kitabı erkek editörler tarafından beğenilmez,fazlasıyla kendini beğenmiş ve ukalaca bulunur.fakat kitabı çok beğenen ve basılmasını isteyen bayan editör kitabın isminin değiştirilmesini ister Bertrand’dan.şövalye olan kitabın adı ”kadınları seven adam” olarak değiştirilir.kitap nihayet basılacaktır.bu süreçte bayan editör de kendini Bertrand’ın çekiciliğinden ve cazibesinden kurtaramaz.çok iyi bir seyir zevki veren ve yazık ki günümüzde pek eşine rastlanmayacak güzellikler barındıran filmimizin finali de kendine yakışır düzeyde hoş ve şaşırtıcı.sinema zevkini doruğa çıkaran filmlerden biri daha,izlenmeli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder