19 Mart 2010 Cuma

Kendine bir iyilik yap ve yaşamı yaşamayı seç

Ne efsanevi ikililerle tanıştırmıştır bizi yedinci sanat.Bonnie&Clyde,Butch Cassidy&Sundance Kİd,Thelma&Louise.Ama hiçbiri bende Harold&Maude'nin bıraktığına benzer bir etki,bir tat bırakmadı.Öylesine farklı,aroması öylesine özel bir tat ki bu kolay kolay etkisi geçmiyor.Çocukken yediğiniz bahçe domatesi,erik ya da kiraz gibi hep hatırlıyorsunuz.Delikanlılık çağlarını yaşayan Herold, kafası karışık ve mutsuz bir biçimde annesinin dayattığı burjuva yaşantısına devam etmektedir.Bir yandan annesinin dikkatini çekebilmek diğer bir yandan da sürdüğü hayattan duyduğu hoşnutsuzluğu dışa vurmak için sürekli intihar girişimlerinde bulunmaktadır.Bir bakarsınız kendisini salonda asmış,sonra banyoda bileklerini keserek intihar etmiş süsü verdiğine şahit olursunuz.Annesinin evlenmesi için eve çağırdığı kızlarla görüşmesi olmadığı zamanlarda kendini daha rahat hissettiği cenaze törenlerinde almaktadır soluğu.Yine böyle bir törene gittiği bir gün Maude'ye rastlar.İlk göründüğünde besbelli eder bir"turuncu"olduğunu Maude bize.Giyimi,saçları,konuşması,insanlara olan tavırları.Maude katıldığı cenaze törenlerinden tanımadığı insanların arabalarını çalarak ayrılmaktadır.Ölümün bunca yakın hissedildiği bir zamanda dünya malının değersizliğini insanlara daha çarpıcı bir biçimde göstermenin daha başka bir yolu olabilir mi?Varın onu siz düşünün.Harold içinde olduğu bu bocalama döneminde Maude'ye tutunur sıkıca.Su gibi akar herşey aralarında.Maude Harold'u evine davet eder.Ev dediysem;nasıl bir evi olabilirse Maude'nin öyle bir ev işte.Tren vagonundan bozma bir karavan.Ama içi öylesine iyi dekore edilmiş,öylesine güzel eşyalarla donatılmıştır ki hayran olursunuz. Maude'ye bir parantez açmak isterim burada.Yaşı seksene dayanmış bu teyzede; ki teyze demeye de dilim varmıyor,öylesine bir yürek vardır ki benim diyen gençlere taş çıkarır.Bir aktivisttir bir defa,savaş karşıtıdır,Harold'ın yaptıklarından bıkıp onu orduya gönderen annesinin planını Harold'la işbirliği yaparak orduya yazılmasının önüne geçer.Hayatta kendisini ve sevdiklerini mutlu eden şeylere sıkı sıkı bağlıdır.Ruhunu rahatsız eden şeyler karşısında da onurlu ve dimdik bir karşı duruş sergileybilmektedir.Kolundaki dövmeden dünya savaşları sırasında muhtemelen esir kamplarında kaldığını anladığımız Maude'nin böylesine bir geçmişe sahip olup böylesi bir duruş geliştirebilmesi hayat karşısında gerçekten hoş.Filmin geneli alkışı fazlasıyla hak ediyor zaten.Hikaye anlatımı,alttan alta yaptığı ve yaptırdığı sorgulamalar,aşkı alışılmışın dışında ele alış tarzı.Ama özellikle değinmek istediğim yerler de var.Şehirde gördüğü,yer yer kurumuş olan ve hasta olduğunu düşündüğü ağacı oradan alıp ormana götürerek ekmeleri anlatılamaz bir şey.Deniz kıyısında oturdukları bir gece Harold'un kendisine verdiği yüzüğü suya atarak."Artık nerede olduğunu her zaman bileceğim" demesi sarsıcı."İnsanlarla çok iyi anlaşıyorsun" diyen Harold'a "Onlar benim türdeşim " diye cevap vermesi naif.Bu film olmazsa olmazlarım arasında yerini aldı bile.Tıpkı Orson Welles'in "Yurttaş Kane"'i,Fritz Lang'ın "M"'i,Coen Kardeşlerin"Orada Olmayan Adam"ı,Franklin Schaffner'in "Kelebek"i gibi.Unutmadan eklemeliyim ki filmi çok iyi tamamlayan bir diğer unsur da Cat Stevens'ın yaptığı müzikler.Durup durup çalan "If you want to go,go.If you want to love,love" filmde serinletici bir meltem etkisi yaratıyor.Efenim ısrarla ve üzerine basarak söylüyorum,izleyin,izlettirin.



1 yorum:

  1. izleyin, izlettirin derken yazar ciddidir.. bize izlettirmiştir.. hayatımda izlediğim en güzel filmlerden birisi olmuştur.. izleyeceğim ve izlettireceğim.. ayzer

    YanıtlaSil